Ufak Bir Otobiyografi Part 6(Son)
Yol fotosu devam. |
Kendini Rahatlatma
Bir önceki bölümde, “Peki
ya Allah varsa?” sorusunun olası cevaplarının sonuçlarına göre; “Allah var mı
yok mu” sorusunu cevaplamamız gerektiğini söylemiştik. Ayrıca bu sorunun
genellikle inanan kişilerin içlerini rahatlatmak amacıyla kullanıldığından
bahsetmiştik. Uzun yıllar Allah’a inanmış olan birisi; inanmışlığının karşı yönünde
karar almasını gerektirecek veya gerektirebilecek bazı düşüncelerle boğuşuyorsa,
aklında sürekli çeşitli sorular varsa ve bu soruları cevaplayamıyorsa; hali
hazırda bulunduğu konumun doğruluğuna kendisini ikna eden (aslında etmemesi gereken) “Peki
ya Allah varsa?” argümanının kişilerin karşıt yönde karar almasını engellemesi
anlaşılabilir. Çünkü hem istediğimiz kararın alınmasını destekleyecek
argümanları görmeye daha çok meyilliyiz hem de istediğimizi gösteren
argümanların etkisini daha büyük görmeye (bakınız confirmation bias).
Bu illüzyondan sağlıklı
ölçülerde kurtulamadıysak ve “Peki ya Allah varsa” sorusu karar vermemizi
engelleyecek düzeyde kafamızda yer ediyorsa veya kendimizi karşıt kararı
vermeye ikna ettiğimiz halde bazen kendimize “Naptım ben?” gibi sorular soruyor
veya bazen içimizde bir boşluk hissediyorsak; öncelikle hiçbir zaman %100 doğru
taraftayım diyemeyeceğimiz gerçeği ile yüzleşelim. İki taraf için de, ikna
olmamızı sağlamak için öne sürülen en uç örneklerinde bile her zaman için karşı
tarafın da doğru olmasını sağlayabilecek ihtimaller var.
Mesela,
Allah bir anda her yerde
gözükse ve herkesin Allah’ı gördüğü an içi bir huzurla dolsa, hatta hesaba
çekilsek sonrasında cennet veya cehenneme gitsek bile bunların hepsinin bizden
daha gelişmiş ve değişik bir espri anlayışı olan bir varlığın simülasyonu olma
ihtimali var.
Tam tersi şekilde tüm
basamaklarının tamamen Tanrı’sız oluştuğu izlenimini veren bir evrenin de Tanrı
varlığında sanki Tanrı yokmuş gibi yaratılma ihtimali var. Zaten bu yüzden
sürece inanma veya inanmama diyoruz (Bir saniye bu yazının kendimizi
rahatlatması lazımdı).
Hiçbir zaman %100 doğru
taraftayım diyemeyecek olmamız yanlış tarafta olma ihtimallerini, teorilerini
sürekli aklımıza getirip bu konular hakkında sürekli düşünmemizi gerektirmiyor.
Sürekli alternatif ihtimalleri ve teorileri hesaba katmak; evrenin merkezini
dünya yapmak için kalan tüm yıldız sistemlerine veya galaksilere saçma sapan
dönme paternleri yüklemeye benziyor biraz.(bakınız principal of parsimony ve Occam's razor)
Böyle bir
ihtimal kesinlikle yok diyemeyiz ama milyonlarca cismin abuk subuk dolaşıyor olmasındansa,
her cismin aynı kurallar çerçevesinde hareket etmesi daha mantıklı. Dolayısıyla
Allah’ın varlığı-yokluğu konusu hakkında da düşünürken daha elle tutulabilir
noktalarına odaklanmak ve büyük resmi görmek daha önemli. Yani Occam’s razor
eşiğimizi ne kadar tatmin ediyor kısmına odaklanmak lazım. Bu yüzden de konumuz
çerçevesinde “her şey illüzyon olabilir” veya “düğmeye bastı ve her şey
çalışmaya başladı” teorilerini çok da değerli bulamıyorum. Çok daha kayda değer
onlarca argüman varken kıyıda köşede kalan ve üstünde düşünmenin bir sonuca çok
da yaklaştıramayacağı ihtimalleri kriter olarak almak için uğraşmamamız gerek. Argümanların
kalan büyük bir çoğunluğu; kişinin düşüncesinin tam tersini desteklerken kıyıda
kalmış bu argümanları kişilerin taraflarını korumak için kullanmaları ben
değişmeyeceğim demenin bir başka versiyonu.
Böyle bir durumda
uygulamamız gereken yöntem; daha önemli noktalara odaklanıp bu noktalar
çerçevesinde daha mantıklı olan kararı vermek ve mümkün olduğunca önemsiz
noktaları düşünmeyi engellemek veya düşünülse bile rahatsız edecek düzeye
gelmesini engellemek olmalı (yine düşün, ama yaratıcılığını geliştirmek için
düşün, mesela simulasyon teorisi rahatsız ediyorsa Simulacra'yı yaz veya Matrix falan çek).
Mesela; Allah’ın
olabileceği ve sonsuz azap verebileceği ihtimalinin sıfır olmaması, rahatsız
etmesin. Eğer rahatsız ediyorsa: varsa bile sonsuz azap vermek zorunda olmadığını
aklınıza getirin. Eğer varsa ve adilse zaten bu şartlarda inanmayanlara sonsuz
azap vermesinin saçma olduğunu aklınıza getirin. Varsa ve sonsuz azap veriyorsa;
böyle bir Tanrı'nın adil olamayacağını ve adil olmayan bir Tanrı’nın vereceği
karar sonucunda da inansak da inanmasak da kellenin koltukta olacağını aklınıza
getirin.
İnananların kendilerini
dinde tutmak için öne sürdükleri argümanlara kıyasla inanmayanların da bu kadar
emin olmama hakkı olması mazur görülebilir kanımca.
Eee O Zaman
İlk bölümde yazma amacımdan bahsederken en çok üstünde
durduğum nokta değişim olmuştu. Değişimin büyüklüğünden korkmanın, değişim için
gerekli argümanların miktarında bir farklılık yaratmaması gerektiği veya en
azından bu farklılığın makul düzeylerde kalması gerektiğinin öneminden
konuşmuştuk.
Bu yazı dizisinde temelde; yaşadıklarımı, karşılaştığım
kişileri, bu kişilerle tartışmalarımı, bu tartışmaların bende yol açtığı fikirleri
inceledim. Bu konuları işlerken de asıl anlatmak istediğim; önceki paragraftaki
"değişim" mevzusunun örnekleri olan bize farklı gelen fikirleri bir
çırpıda kestirip atmamamız gerektiği ve bizim bir konuda yıllardır bir tarafta
yer alıyor olmamızın o tarafı doğru yapmadığıydı. Hatta önceden uzun uzadıya
düşünülen bir konuda bile uzun uzadıya düşünmüş olmak yeni argümanlarla
karşılaştığında bunları çok düşündüm diyerek kestirip atmaya neden olamaz.
Hem
düşünmek başlayıp bitirilelecek bir şey değil her yeni bilginin ilintili olduğu
konularda bizi bir tarafa yaklaştırması ve uzaklaştırması gerçeği var hem de
yaklaşıp uzaklaştıran argümanlardan hangilerinin konumuzda daha kritik bir
öneme sahip olduğunu belirleyen bir altyapımız var ki bu altyapının değişebilmesi
için öğrendiğimiz bilginin konumuzla çok da ilgili olmasına bile gerek yok. Aslında
çok keskin ayrımların olduğunu düşündüğümüz birçok konuda(yazı dizisinde
işlediğimiz inanıp inanmama konusu gibi) ayrımlar düşündüğümüz gibi binary
değil ve biz çoğu zaman bir skalada konum değiştiriyoruz. Çoğu zaman sadece
skalada bir uca daha yakın veya bir uçtan daha uzak olduğumuz için kendimizi
binaryin bir bölümüne atıyoruz.
Birçoğunuzun başından şöyle bir tecrübe
geçmiştir. Yaşadığımız bir olayın üstünden yıllar geçse ve olayın detaylarını
hatta genel şablonunu tam hatırlayamasak bile olayın bizdeki etkilerini,
yaşadığımız duyguları çok net bir şekilde hatırlayabiliyoruz. Bu fenomen de
konumuz özelinde argümanlar üstünde çok da düşünmememize ve taraflar için duygular
beslememize neden oluyor. Hâliyle düşünceler zamanla dostlaşıyor ve düşmanlaşıyor.
Yazı dizimizdeki konudan örnek vermek gerekirse inananların; ateistlerce
"bağnazlıkla" veya ateistlerin; inananlarca "marjinal olma
çabasının sonucu" şeklinde etiketlenmeleri fikirlere duygu yüklemenin çok
güzel bir örneği.
Üstelik, sadece iş biz ve duygularımızla da kalmıyor,
genellikle çevremiz de büyük ölçüde duygularımız zemininde şekilleniyor. Daha çok bizim gibi düşünen
insanlarla arkadaş oluyoruz, bizim gibi düşünen insanları takip ediyoruz,
benzer düşünen kişilerin yazılarını okuyoruz ve tüm bu feedback mekanizmasının
sonucu olarak yerimizi sağlamlaştırdıkça sağlamlaştırıyoruz. Taraflara
yükledigimiz duygular hâliyle artıyor ve artık konuşmayı dinlemeden veya yazıyı
okumadan karar veriyoruz doğru demiş veya yanlış demiş diye ve içerikleri de
isteğimize ulaşacak şekilde yorumluyoruz. (Bunun önceki bölümlerde birçok
örneğini vermeye çalıştık)
Bu zinciri kırmak her ne kadar çok zor olsa da tartışmaları
kazanılıp kaybedilecek şeyler olarak görmeyip doğruya ulaşma yolunda bir fikir
alışverişi olarak görmekle işe başlanabilir. (Çok ütopik oldu farkındayım en
azından tartışırken kazanmaya çalışıp, sonra düşünün karşı tarafın dediklerini).
Beynimizin zaten gerçekleri görme ve bizleri comfort zoneda tutma yolunda
birçok oyun oynadığı ve bizim de çoğu zaman çeşitli mekanizmalarla gerçekleri
çarpıttığımız ve her geçen gün daha da battığımız bir bataklıktan kurtulmak
için “gerçek ve iyi” ile “yanlış ve kötü” kavramlarını özdeşleştirmeyi bırakmak
bu yolda atılabilecek önemli bir adım. [Böylece belki "Ne yani maymundan
mı geldik?" in ortak ata teorisinin yanlışlığı için hiçbir şey ifade
etmediğini veya "Ne yani mutlak adalet yok mu, kötüler cezalandırılmayacak
mı?" nın da Tanrı'nın varlığının bir ispatı olmadığını fark etmiş
oluruz(Bu arada yanlışlayamaması tam terslerini de doğru yapmıyor tabiki, ana
fikri kaptınız)].
Belki de bu yolda atabileceğimiz adımlardan en önemlisi ise mümkün
olduğunca önkabul miktarımızı azaltmak ve bunu yaparken de elimizden geldiği
kadar her basamağı sorgulamak. Önkabul miktarı arttıkça olayların
düşünmediğimiz kısmı artıyor ve düşünmemenin verebileceği rahatlıkla beraber bu
alışkanlığımız da artarak devam ediyor. Herkes Allah bir çırpıda yarattı deyip
bu kadar canlının nasıl oluştuğunu düşünmeseydi ortak ata teorisi de olmazdı,
evrimin işleyiş mekanizması da, bu sorular sonucu ulaşabildiğimiz günümüzdeki
uygulama alanları da.
Ortak ata teorisi ve uygulama alanları özelinde önkabulü
azaltmak; Allah varsa bile Allah'ın takdiri dediğimiz şeylerin miktarını
gitgide küçültmek olarak düşünülebilir. Sonuçta bir tarafta bir sonuca varma
ihtimalin varken(ortak ata teorisi) diğerinde sadece düşünmemek için bir neden
bulma var.(Allah her canlıyı tek seferde yarattı, o halde bu seviyede kalalım)
Başka bir örnek vermek gerekirse bir gazetecinin bir olay hakkında yorumunu
okurken olay neymiş diye de bir bakmak
önkabul miktarını azaltma yolunda doğru bir adım.
Yukarıda bahsettiğim uygulamaları yeterince
uygulamadığımız takdirde duyduğumuz birkaç cümle tarafımızı pekiştirmeye veya
karşı tarafı küçümsememize hatta farklı taraftakilere öfkelenmemize yol açıyor.
Bir kez herkesin farklı temellerle yapılandırıldığını ve kimisi için çok bariz
olan, göremeyenler için kör denilen açıklamalar hakkında; başka birisinin
"Bu ne lan böyle açıklama mı olur?" dediğini fark ettikten sonra
insan bahsettiğimiz "barizlik", "bu ne lan" skalasında
nerede olduğundan emin olamıyor. Amacımız gerçeği bulmak olduğu sürece sanırım
bunun en doğru yolu sorgulamak ve emin olmamak(Bakın burda bile emin değilim).
Yorumlar
Yorum Gönder
Beğendiğiniz, beğenmediğiniz kısımlarla ilgili düşünceleriniz ve nasıl geliştirebileceğim ile ilgili tavsiyeleriniz önceliğim olmak üzere her türlü şeyi yazabilirsiniz.