Ufak Bir Otobiyografi Part 4

Yol fotosu risksiz, akarı yok, kakarı yok.


Evrim Çerçevesinde İslam


Bu yazıda İslam’ın evrim teorisini kabul eden ve etmeyen görüşlerinin kendi içlerindeki tutarlılıklarını incelemeye çalışacağım. İlk olarak “tek seferde yaratılış görüşü”nü, evrim teorisinden bağımsız olarak inceledim yani evrime inanmasak bile nasıl bakılabileceğini inceledim. Sonrasında ise evrimi kabul eden görüşleri, evrime uygunlukları açısından inceledim.

İnsanların diğer tüm canlılardan ayrı bir süreçle ve birden yaratıldığını kabul edersek. Yani Adem ve Havva ilk insanlardı ve tüm insanlık bu ikilinin soyundan gelişti. İki peygamberden başlayan ve birine (Adem'e) birçok bilgi öğretilen insanlık nasıl oldu da sonraki yıllarda büyük ölçüde geriye gitti ve tüm hayatı avlanmak, karnını doyurmak, çiftleşmek gibi (bir hayvan gibi) rutin döngülerin arasına hapsoldu ve en sonunda varlığı üzerine düşünme yetisini uzunca bir süre kaybetti. Bu yetiyi tekrar kazandığında ise neden bütün toplumlar birbirlerinden oldukça farklı ve büyük ölçüde bulunduğu yerin şartlarına uygun oldukça yerel tanrılar (O bölgede gerçekleşen afetler veya hava olaylarının tanrısı veya o bölgedeki geçim kaynağı ile ilgili tanrı veya tanrıların yargılama sisteminin o bölgenin iklimine göre ceza ve ödüller olması gibi) üretti? Birçok bilgi öğretilmesi gibi yüksek bir başlangıçtan bu ölçüde sapma nasıl oldu?
Zor bir olasılıklar bütünü ama bu uçuk sapmanın bir şekilde olduğunu kabul edelim sonuçta bilgi aktarımı yok, yazı bulunmamış, kuşaklar arası bağlantı çok çabuk kesiliyordu...

Bu gerçeklikte de şöyle bir soru sorulabilir:
“Bu kadar farklı kuşaktakiler nasıl aynı şekilde sorumlu tutulabilir?”
Her türlü nüansı kırpıp büyük bir genelleme yaparsak İslam’a göre; ilk insandan Museviliğe kadar olan periyotta beklenti tek tanrıyı, Musevilik-Hıristiyanlık arası periyotta Museviliği, Hıristiyanlık-İslam arası dönemde Hıristiyanlığı, İslam-kıyamet arasında ise İslam’ı bulmak beklenti. İnsanoğlu tarih boyunca beyni büyümüş, vücut büyüklüğüne oranı küçülmüş bir tür ve kültür, örf, kurum vb. medyumlar vasıtasıyla her gün küçük dünyaları yaratmaya gerek kalmadan üstüne koyarak ilerleyebilen bir tür. Bundan 20000 yıl önce mağarada yaşayıp avcılıkla hayatını devam ettirmeye çalışan bir insan, 5000 yıl önce Mezopotamya’da tarımla uğraşan bir Sümerli, 1500 yıl önce Arabistan çöllerinde yaşayan bir Arap ve günümüzde yaşayan bir insan nasıl olur da benzer kurallara tâbi tutulabilir?

Nasıl hepimizden beklenen Allah'ın birliğini bulma konusu hakkında, büyük ihtimalle 3000 yıl önce yaşamış bir insanın (Hz. İbrahim) kullandığı bir yöntem sonraki çağlardaki herkese önerilir ve bu önerinin çağlar boyu herkese mantıklı gelmesi beklenebilir?
Kısaca Hz. İbrahim'in Tanrı'yı bulma süreci şöyle özetlenebilir:
Gündüz güneşi seyretti "bu Tanrı olabilir mi?” dedi ama akşam ortadan kaybolduğunu görünce (sanki daha önce hiç akşam battığını görmemiş gibi niye o gün batınca karar veriyor bu da garip bir nokta) "bu Tanrı olamaz, Tanrı kaybolmamalı" dedi sonra akşam ayı görünce "bu Tanrı olabilir mi?" dedi ve ay da sabah ortadan kaybolunca (üstteki durum) "hayır bu da olamaz" diye düşündü . En son olarak da Tanrı'nın her zaman, her an insanın yanında olan bir varlık olması gerektiği sonucuna vardı ve Allah'ı buldu.

Ortadan kaybolmayı bir nesnenin kudretini zedeleyen bir neden olarak gören birinin en sonunda hiç görmediği bir şeyi (Tanrı kavramı) Tanrı olarak belirlemesi biraz garip. Mesela hava kendi düşünce sistemi içinde daha mantıklı sabah da akşam da var hiç ortadan kaybolmuyor. Günümüzde çok da geçerliliği olamayacak ama kabul edilmesi beklenen argümanlara başka bir örnek daha verecek olursak:
Kuran'ın Allah'ın eseri olduğu ispatlanırken, aksini iddia edenlerden benzerini getirmelerinin istenmesi. Karşı tarafın iddia sahibinin iddiasının tersi yönünde kanıt sunamaması, iddia sahibinin bir kanıtı gibi sunuluyor ve kabul edilmesi bekleniyor. Halbuki günümüzde şükürler olsun ki iddia sahibi iddiasını ispatlar.

Konudan biraz saptık toparlayalım. Buraya kadar yazdığım kısım; tek seferde yaratılmamıza rağmen, oluştuğu iddia edilen çeşitlilik içinde ve üstüne üstlük kuşaklar arası fark göz önüne alındığında aynı şekilde sorumlu tutulmamızın mantıklı olmadığını belirtti(Tek seferde yaratılma olayı bunu savunan bir din için bence tek başına bir yanlışlık sebebiyken ilk paragrafta belirttiğim gibi olayın bu boyutuna değinmeden kendi içinde tutarlılığını inceledik.)

Diğer görüşe yani insanların evrimle yaratıldığını savunan görüşe gelirsek. Yani insanların ortak atadan yavaş yavaş evrilerek bugünlere ulaştığını savunan görüşe. Bir kere böyle yaratıldıysak ilk kim sorumluydu sorusu çok önemli bir soru haline geliyor veya bize anlatılan Adem'le, Havva kimdi? Sonuçta evrim sert çizgileri olan bir olay değil ve tür değişikliğini bir jenerasyon içinde adlandırmak imkansız, sonradan geriye dönük bakıp zaten yeterince ayrıldıktan sonra ayrı tür diyebiliyoruz. Bir mutasyon oldu ve yeni mutant artık ayrı bir tür diyemeyiz. Yani başka deyişle x; y'yi doğurdu, y'deki şu mutasyon y'yi x'ten ayrı tür yaptı demek imkansız. Yoksa uzun yaşayan bir tür hızlı üreyen bir türün diğer türe dönüşümünü bir yaşam süresi içinde fark edebilir.(Hatta türleşmenin gözlemlediğimiz örnekleri var)

Üstelik kimlerin sorumlu olacağı sorusu dinin sorumlulara ve sorumlu olmayanlara yüklediği anlamlara bakınca biraz daha önem kazanıyor. Sorumlu olanlar, eşref'i mahlukat, yaratılmışların en şereflileri olarak adlandırılırken; sorumlu olmayanlar, sadece içgüdülerini kullanan hayvanlar olarak adlandırılıyor. Sorumlu olanların düşünerek, akılla Allah'ı bulmaları beklenirken ve içlerinden bulamayanlar düşüncesizlikle suçlanırken; sorumlu olmayanlar için bunları yapamamanın normal olduğu bekleniyor. Sorumlu olanlar Allah'ı bulamadıkları takdirde hayvanlardan da aşağı seviyeye düşüyor ve çoğu zaman da Allah'a inanmadan sürdürülen bir yaşam biçimi "hayvandan ne farkın kaldı şimdi?" tepkisiyle karşılaşıyor. (Aynı çirkinlikle cevap senin tek farkın inanmak mıydı diyebilirsiniz)

Bir jenerasyon içinde; içgüdülerinin dışına çıkamayan hayvanlardan eşref-i mahlukata dönüştürecek mutasyonu en radikal punctuated equilibrumcunun(bakınız punctuated equilibrum)bile aklının alacağını sanmıyorum. Böyle bir mutasyon oldu ve bu mutasyonu sağlayan bir canlıya Hz. Adem, birine de Hz. Havva dedik diyelim. İkisini ilk sorumlu olmaları şerefine Allah cennete götürdü, sonra şeytanın dediğini yapmalarının sonucu ceza olarak tekrar dünyaya mı gönderdi? (Buna hadi olsun da diyemiyorum)

Olaya biraz teorik bakarsak; evrimsel süreç sonucu geliştirdiğimiz bir mekanizma(sinir sistemi) ve bu mekanizma sonucu gelişen düşünme, olayları anlamlandırma, nedenini sorgulama gibi özellikler sayesinde, "Tanrı'yı bulma" fikri sizce de biraz saçma değil mi? Şöyle düşünelim. Tanrı bizi yaratmış olsun ve bunda evrimi kullanmış olsun. Evrime göre hepimizin amacı genlerimizi aktarmanın, onları kalıcılaştırmanın yolunu bulmak bunun da yolu mümkün olduğunca üremek ve mümkün olduğunca üreyebilecek kadar sağlıklı nesiller üretebilmek(uzun yaşamak da bunları destekleyen şeyler). Kimi türler nihai amaçlarına aklını geliştirerek, kimileri kas gücünü arttırarak, kimileri iyi saklanmayı becererek, kimileri hızlı ve çevik olarak ulaşmış.

Yani her türün bugün canlı olmasını sağlayan bir özelliği veya özellikler bütünü var. Her tür, çevresine uyacak şekilde fitnessını arttırmaya çalışıyor. Bu temel amacı gerçekleştirmek için geliştirdiğimiz bir mekanizma (sinir sistemi) oluştu. Bu mekanizmanın sonucu olayların nedenini arama ve çoğu zaman bulamasan da bir neden üretme (burayı da başka bir bölümde inceleyeceğim) gibi bir yeti kazandık. En sonunda bir karara vardık (bu kadar şey nasıl olmuş Tanrı olmalı) ve bu karar bize bazı yükümlülükler ve öğütler getirdi(Tanrı varsa, din de olmalı şeklinde düşünülüyorsa bunun sonucu olarak ibadetler yükümlülük olmuş oluyor, düşünmüyorsa yükümlülük yok zaten). Sonunda ise bu yükümlülükler ve öğütler evrimsel süreçte büyük ölçüde bizden farklı bir yön izleyen akrabalarımızdan (diğer hayvanlar) çok farklıymışız izlenimi uyandırdı ve aynı zamanda bu yükümlülükler büyük ölçüde kendi oluşum nedeni olan şeyleri (üremek ve yaşamak) çoğu durumda sapıklık ve fıtrata aykırı şeyler olarak nitelendirdi ve asıl fıtratımızı nefis veya şeytanın bizi kandırma yöntemleri olarak nitelendirdi. Biraz garip değil mi?

Zaten bu dünyada yasak olan şeylerin birçoğunun ahirette ödül olarak sunulması da asıl fıtratı gösteriyor. Evrimi kabul eden İslami görüşlerde şimdiden birçok sıkıntılı nokta tespit etmiş olmamıza rağmen, buraya kadarki incelemelerde “evrimin insanı oluşturmak gibi bir amacı var mı yok mu?” sorusunu hesaba bile katmadık ve modern bilimin cevabı basit ve kesin bir “Yok!

Her şey biz yeterince sorgulayabilelim ve sonuç olarak da Allah'ı bulabilelim diye yapılmış olsun. Diğer türler de bizlere hizmet etmek için veya çeşitlilik olsun diye evrimsel süreçte farklı yöne gitmiş olsun. Allah'ı bulmak için kullandığımız bir şeyin(akıl ve beyin), Allah'ın bizleri istediği şeyleri yapmadığımız zaman benzettiği varlıklara (hayvan) benzer içgüdülerimizi daha iyi tatmin etmek için geliştirdiği bir mekanizma olması; koskoca evrenin içinde küçücük bir gezegendeki bir türün tanrıyı bulması için milyarlarca tür yaratılması;  milyarlarca türün çok büyük bir kısmının o tek türün hiç yaşamadığı zamanlarda çoktan var olmuş ve yok olmuş olması; bizzat bu tek tür için devasa bir evren yaratılması; o tek türün yaratılmasının evrenin yaratılmasından 13,5 milyar yıl sonra olması sorularını da 
"Eee, her şey Allah’ın varlığını düşündürecek şekilde olmayacak ki inanmayanlar da olsun, yoksa herkes inanırdı?"
diyerek imtihan sırrının içine alalım ve kafa karıştırmak için konulan şeyler gözüyle bakalım.

Bu sefer de sınav biraz zor olmamış mı?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ufak Bir Otobiyografi Part 1

Bilimin İşleyiş Mantığı

Data Dredging